Cennetin Rengi / Reng-e Khoda

Cennetin Rengi ve sonbahar ve yaz. Allah’ın rengi ve beyaz. Ve sinema ve iran. Durmaksızın biran. Ve Muhammed! kurbanın olayım ağlama, bizleri de ağlatacaksın. Şimdi bu filmi nasıl anlatacaksın.

Bu filmi anlatan bir sürü blog ve sözlük varken başka kelam etmeye gerek yoktur zannederim…

 

Film ilk sahneden itibaren “ellerin” filmidir: dokunan, gören, hisseden, bulmaya çalışan, arayan, konuşan, tanımaya ve öğrenmeye çalışan, okuyan, tebessüm eden ve ağlayan… çocuk ellerin. Ve hissedersiniz ki en başından, o eller, mutlaka sonda karşınıza çıkacak ve size hikâyesini anlatacaktır/okutacaktır. Bu elleri hüzünle, ilgiyle, merakla takip edersiniz her karede artık, yazmaktan çok “oku”yan ellerin, ne okuduğunu merak ederek.**

Gözleri görmeyen Muhammed’in elleriyle aradığının kim olduğunu öğrendiğinizde, onun çocuk yüreğinin damla damla ellerine döküldüğünü gördüğünüzde, yüreğiniz kırık bir ayna gibi kırk parçaya ayrıldığında, gören gözlerinize ama okuyamayan ellerinize baktığınızda, ağlarsınız, Muhammed’e değil, kendinize…

Kimse beni sevmiyor. Ninem bile! Kör olduğum için herkes benden kaçıyor. Eğer görebilseydim diğer çocuklarla birlikte köy okuluna devam edebilirdim, ama dünyanın ta öbür ucundaki körler okuluna gitmek zorundayım. Öğretmenimiz, Allah’ın bizleri diğer kullarından daha çok sevdiğini söylüyor, ama ben de diyorum ki, madem öyle, bizi kör yaratmazdı ki böylece O’nu görebilelim.

Öğretmenimiz dedi ki: ‘Allah görünmezdir. O her yerdedir. O’nu hissedebilirsin.

O’nu parmağının ucunu kullanarak görebilirsin.’

Allah’ı bulana kadar ellerimle her yere dokunacağım ve bulduğumda da, kalbimin bütün sırları dâhil, her şeyi anlatacağım.”

*http://www.derindusunce.org/2011/04/14/rang-e-khoda-the-color-of-paradise-mecid-mecidi-1999/

Yorum bırakın